Osman Karatay Kitapları Seti

- Stok Durumu: Stokta var
- Yayınevi: Ötüken Neşriyat
- Ürün Kodu:: 9799754372501
- Yazar Adı:
- Yayın Tarihi:
İran İle Turan
Osman Karatay eski sorulara yeni cevaplar vermekle kalmıyor. Onun bilim dünyasındaki ayırıcı özelliği eski cevaplara yeni sorular sormasıdır. Nakletmesi değil, süzerek almasıdır. Böylece bazı durumlarda bilim diye bildiğimiz şeyin ardındaki siyaset ortaya çıkıyor. Ama bu kitapta yine de siyasetle uğraşmıyor. Yeni sorular ve yeni cevaplar onu yeterince meşgul ediyor. Bu küresel köyde Türklerin akrabaları ve ilk Türk yurtlarının keşfi yazarın esas derdi. Bu konuda bildiklerimizin yalan olduğuna inanıyor. Kendi arayışlarında ise bazen Irak'ın kuzeyinde Türklerin atalarını buluyor, bazen Oğuz Han'ın varlığını sorguluyor. Bazen İranlıların efsanevî hükümdarı Feridun'un neden bir Türk hükümdarına benzediğini düşünerek bu hükümdarın Türklerden çalındığı sonucuna varıyor. Son yıllarda eski dönem tarihçiliğinin en kaydadeğer eserlerini veren Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu (2000) adlı çalışmasında ilk İran-Turan sorgulamalarına girdi. Ardından 2003 yılında ilk baskısıyla işbu kitap ortaya çıktı. Aynı yolda iğneyle kuyu kazmayı sürdürünce de, Bey ile Büyücü (2006) doğdu. Nihayet toplu sonuçlarını Türklerin Kökeni (2011) adlı kitabında yayınladı ama bu kitaptaki İran-Turan tartışmalarını oraya taşımadı. İran ile Turan yazarın inanmadığı cevaplar ve inandığı gerçeklerin mücadelesinin bir ürünüdür.
Mürdüm
- Az kalsın unutacaktım. Bir isteğim daha var, yapar mısınız?
- Ne demek dedecim!
- Yeni yurdunuzun adını ‘Ergenekon’ koyun. O da benim hatıram olsun.
- Her şey senin hatıran dede…
- Şunu da al evladım. Canın çektikçe yersin.
- Ne var o torbada?
- Mürdüm eriği. Gittiğiniz yerde yok…
Genel Türk Tarihi araştırmalarının yetkin ismi Prof. Dr. Osman Karatay, akademisyen kimliğinden sıyrılarak, okuyucuları Ergenekon’dan da öncesine götürüyor. Yıllardır Türk tarihinin temas edilmekten en fazla çekinilen, en çetrefilli meseleleri hakkında kalem oynatan ve yazdığı eserler sadece tarihçiler ve araştırmacılar tarafından değil, genel okuyucu kitlesince de beğenilerek takip edilen Osman Karatay, edebiyat sahasında da eşine pek rastlanmayan bir üslûp ve teknikle, sadece diyaloglardan oluşan Türk edebiyatının en sıra dışı romanlarından birine imza atıyor. “Türkleri Ergenekon’a çekilmeye zorlayan şey neydi? Ergenekon’a geçilmeden önce neler yaşandı? Niçin Ergenekon?” gibi sorulara, hayal dünyamızın derinliklerine işleyecek bir kurguyla cevap veriyor Osman Karatay.
İlk Oğuzlar
Oğuzlar, tarihin bize uzak olmayan bir anında ortaya çıktılar. Torunlarının son bin yılın tarihini yazacaklarını bilmiyorlardı elbette. Ne var ki, bu önemli topluluğun erken dönemleriyle ilgili araştırmalar yok denecek kadar azdır ve olanlar da siyasî tarih ağırlıklı çalışmalardır. Selçuklular, Osmanlılar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler ve Kacarlar gibi imparatorluk sahibi pek çok hanedan çıkartan ve belki kırk tane devlet kuran, ama hepsinden önemlisi dünyanın tam ortasına bin yıl boyunca hâkim olan Oğuzların nasıl ortaya çıktığı ise hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Çok eski tarihlerde değil, Ortaçağ’ın ilerleyen asırlarında gerçekleşen Oğuz etnogenezi, üzerinde çok düşünmeyi ve ayrıntılı çalışmayı hak etmektedir. Etnik oluşum araştırmalarının ülkemizdeki en önemli ismi olan Prof. Dr. Osman Karatay, bu eserinde Oğuzluğun ortaya çıktığı zaman, mekân ve ortam ile etnik bileşenleri konusunda yeni bazı savlar sunmaktadır. Daha önceki “Hırvat Ulusunun Oluşumu”, “İran ile Turan”, “Bey ile Büyücü”, “Türklerin Kökeni” ve “Hazarlar: Yahudi Türkler, Türk Yahudiler ve Ötekiler” adlı kitapları büyük ilgi gören Karatay, bu kitabında Oğuz-Hazar ilişkilerini de çok ayrıntılı bir şekilde açıklıyor ve dolayısıyla Selçuklu köklerine dair yeni fikirler öneriyor.
Bulgarlar
Beş yüz yıl boyunca Doğu Avrupa’da tarihin gidişatına yön veren ve özbeöz Türk olan Bulgarlar, bundan bin küsur yıl önce dinlerini, dillerini, kültürlerini, herşeylerini bırakarak başkalarına benzediler ve ortadan kalktılar. Önemli bir Türk kavmi hazin şekilde yok oldu. Geriye sadece ismini bıraktı… Ve bugün Türkçe bir isim taşıyan yarımadada, Balkanlarda, Türkçe bir isim taşıyan kimseler Türklüğün karşısına dikilmiş, onu yok etmeye çalışıyorlar. Çok acı değil mi? Eski çağları hariç tutarsak, son bin yılın Balkan tarihinin en az bir çeyreği bizi Bulgar kelimesine götürüyor. Öte yandan Balkanların ve Balkan uluslarının tarihinin yüzde yüze yakın bir kısmı da Türklerle alâkalı. İşte bu yüzden, bu kitap sadece Bulgarları anlatmıyor. Türklüğün önemli bir boyunun Orta ve Doğu Avrupa’da hâkim unsur olduğu bir dönemin, 460-960 arasındaki beş yüz yılın bir kesitini sunuyor. Türklüğe Altay Dağlarını bile vermeyenlere inat, Balkanların, Ukrayna ve Güney Rusya’nın nasıl eski ve köklü bir Türk yurdu, Turan’ın bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Dahası, Türklerin yeryüzünde ‘olmadıklarını’ düşünenlere, daha hiç duymadıkları kimlerin Türk olduğunu gösteriyor ve daha bilmedikleri ve inanmadıkları nelerin ortaya çıkacağını ihtar ediyor.
Macarlar
Yorumlar
Yorum Yapınız